İnternetin henüz bu denli yaygın kullanılmadığı, amatör balıkçılığın popüleritesinin kısmen daha az olduğu günlerdi. Zeytineli-Kokar-Karareis gibi avlaklar bu işin eskileri tarafından biliniyor, tutulan balıkların resimleri yeni yeni internetteki forumlarda boy gösteriyor ve bu yüzden çok cazip avlaklar olarak insanları kendilerine çekiyorlardı. Tabii her büyük mükafatın zorluğu olduğu gibi bu avlakların da (hala var olan) bir zorluğu vardı oda özellikle Kokar ve Zeytineli yollarının toprak olmasıydı.
Yaz aylarında kıyılarda olan balıklar yavaş yavaş derin sulara çıkmış artık eski bereketli avları yapmak için bahar aylarının gelmesini beklemekten başka çare yoktu. Yine de insanoğlu devamlı bir arayışta, en ufak ihtimalin bile peşine koşmaktan vaz geçmiyor bu tutkuda, elbette bizde vazgeçmedik. O yıl kış sezonunda Nadir abi ve kardeşi Göksel ile bir müddet Akbük ve Kazıklı yollarını arşınladık. Çok iyi avlar yapmasak bile en azından boş dönmedik lidaki ve mırmır aldık her avımızda.
Son olarak inat edip Zeytineli diğer adıyla Mersin körfezinde şansımızı denemeye karar verdik. Yol tarifi için İshak Ballıca hocamızın kapısını çaldım, gayet ayrıntılı biçimde tarifi aldım ve bunu bir kağıda not ederek yanıma aldım. Tarihler 2 ŞUBAT 2006'yı gösterdiğinde sabaha karşı yola çıktık.
Narlıdere'de kahvaltı ve yem işlerini halledip yola devam ettik, Uzunkuyu köyüne geldiğimizde kağıdı çıkarıp baktım kağıtta sola doğru gitmemiz gerektiği yazılıydı, otoban köprüsü altından geçileceği, yolun önce asfalt, sonra toprağa döneceği ve gittikçe bozulacağı, son olarakta makilik bir araziden geçilip deniz kenarına varılacağı kağıtta not olarak yazılıydı.
Köyden erzak takviyemizi de yapıp yola koyulduk. Kağıtta yazılanlar bir bir gerçekleşiyordu yalnız DHMİ tabelası göremedik "herhalde gözden kaçırdık" diye yorumladık. Asfalt yol toprak yola döndü, otoban köprüsü altından geçtik. Orman başladı, yol önce toprak yola sonrada resmen patikaya döndü. Son olarak ağaç kesim sahası olan bir bölgeden, muşamba ile yapılmış derme çatma barakaların bulunduğu bir yerden geçtik. Kadir İnanır'ın meşhur Tomruk filmindeki görüntüleri canlı canlı görme şansımız oldu. Önce dalları ve kabukları soyulan sonrada yamaçtan aşağı yuvarlanan tomrukların olduğu bir bölge. Şaşkınlık içinde yola bir yandan devam edip bir yandan da "ah İshak abi yol bu kadar bozuk en başından neden uyarmıyorsun" diye söyleniyoruz.
Uzunkuyu köyünden çıkalı yaklaşık 2 saat süre geçmişti ki makilik bir araziye geldik, oradan da devam edip uzaktan denizi gördük. Fakat bir sorun vardı resimlerde gördüğümüz Zeytineli burası değildi. Biraz daha denize yaklaştığımızda sevincimiz yaşadığımız zorluklara rağmen tavana vurdu. Çünkü burası Kokar koyu idi.
Arabayı uygun bir yere park ettik o dönem çiftlikler koyun en iç bölgesinde bile faaliyet gösteriyordu. Onların kulübelerinin bulunduğu yerden denize inmeye çalıştık ama her yer falez, Kayalık ve bu kayalıkların arasında can bulmuş çalılarla kaplı dim dik yamaç. Buraya kadar gelip olta atmamak, o kokarın meşhur çupralarından avlamamak olur mu? Elbette olmaz. İki kola ayrılıp gözümüze kestirdiğimiz yerlere güçlükle indik. Kamış kullanmak mümkün değil taşın üzerinde kendimiz zor duruyoruz. Aramızda 4-5 metre mesafe olmasına rağmen çalılardan dolayı bir birimizi göremiyoruz bile. Hemen oltaları hazırladık madya, sübye, mamun çeşit çeşit yemimiz mevcuttu. Tam karşımızda çiftlikte balıkları yemleyen biri bize gülerek selam verdi el salladı bu arada. Bizde bu sıcak kanlı emekçiye selamımızı vermeyi ihmal etmedik.
İlk oltayı yemleyip attım. Olta dibe inene kadar neredeyse önüme geldi o an buranın gerçekten söylendiği gibi derin bir mera olduğunu tecrübe ettim. Çekip tekrar atıp misinaya boşluk verip dibi bulmasını bekledim. Oda ne daha olta dibe iner inmez bir hareket, oltaya çalındığım gibi balığı aldım. Lakin o hayalini kurulan al yanaklı çupra değil hanozdu. Bir daha, bir daha, bir daha her atışımda istisnasız hanoz oltaya atlıyordu.1 numara iğneye taktığım büyük boy madyaları büyük bir iştahla mideye indirmelerinin yanı sıra yakalanan balığı çekerken peşinden en az 2-3 hanoz daha takımı takip ediyordu. Yan tarafta da durum farklı değildi, boşluksuz at-çek hanoz alıyorduk. Yalnız Nadir abi oradan bir tane adabeyi çıkartmayı başardı. Yaklaşık 1 saat geçtikten sonra pes ettik. O an anladım ki kokar çuprası hanozmuş.
Buradan kaçalım gidelim kurtaralım kendimizi diye dönüş yoluna geçtik. O sırada yol kenarında olmuş kıp kırmızı dağ çileklerini gördük, balıktan yana şansımız gülmedi ama en azından biraz doğal besinle morali yükselttik. Biraz daha ilerleyince orman kesim sahasında yamaçtan yuvarlanmış tomrukların kamyona yüklenme işlemi yüzünden mahsur kaldık. Neyse ki tecrübeleri ve becerileri sayesinde yarım saat içinde koca kamyonu yükledi çalışanlar. Oradan kurtulup Ildırı ve İnciraltı sahillerinde şansımızı denesekte 1-2 karagözden başka balık avlamadan döndük.
İşte o gün bugündür hanoz balığını kokar çuprası adıyla ve tebessümle anarım.